KONUŞMA BOZUKLUKLARI VE GELİŞİMİ



Çocukta konuşmanın gelişiminde duyum sistemi ve sinir sisteminin sağlamlık ve bütünlüğünün yanısıra, psikolojik yapı da rol oynar, ilk yaşam yıllarında endişe ve korku geçiren çocuğun konuşma sisteminde de aksamalar olur.


Çocukta konuşmanın gelişimi çeşitli yönlerden ele alınmaktadır. Konuşma bozukluklarının daha rahat anlaşılması nedeni ile bu konuya fonksiyonel yönden yaklaşmak daha uygun olmaktadır. Fonksiyonel olarak 3 tip konuşma vardır:


1. İç Konuşma
2. Alıcı Konuşma
3. İfade Konuşması (expressiv talking)

Genetik olarak evvelâ İç Konuşma gelişir, bunu hierarşik olarak, Alıcı Konuşma ve ifade Konuşması izler.



1. İç Konuşma :
Kişinin kendi kendine/konuşması, yani iç/ten konuşmasıdır. Yaşamın ilk 8 ay boyunca bebek dıştan gelen uyarıları kaydeder. Bu kayıtlar organizma tarafından benimsendikten sonra İç Konuşma gelişmeğe başlar. Ve yaklaşık olarak 8-10 aylık iken yeterli bir seviyeye gelir.

2. Alıcı Konuşma :

Diğerlerinin konuşmasının anlaşılmasıdır. Bebek 10 aylıktan sonra, işittiği konuşmaları anlamağa başlar. Böylece İÜ -14 aylık iken Alıcı Konuşma gelişmektedir.

3. İfade Konuşması :

Başkalarının anlıyacağı şekilde konuşmadır. İfade Konuşması, Alıcı Konuşma belirgin bir düzeye geldikten sonra oluşur. Çocuk genellikle 14 aylık iken ilk sözcükleri net olarak söylemeye başlar ki, böylece İfade Konuşmasına başlıyor demektir.
Çocuk 6 yaşana geldiğinde konuşma tamamlanmış olması gerekir. Eğer bu yaşa kadar konuşmamış ise ömür boyu konuşamaz ifadesi yanlış olmaz.

2. İletici Sistem :
Alıcı sistemin algılarını sinirsel iletişim halinde (afferent) konuşma merkezlerine götüren ve konuşma ile ilgili uyarıları, merkezî konuşma sisteminden, çevresel konuşma organlarına getiren (efferent) sinirsel yollardan meydana gelir. (Artikülasyon, solunum, ses ve rezonans mekanizmaları böylece harekete geçer.)

3. Alt düzeyde Tümleyici Sistem :

Bu sistem otomatik ve bilinçsiz olarak çalışır. Yine burada afferent ve efferent, yani uyarıyı beynin konuşma merkezine ulaştıran ve oradan gelen emirleri konuşma merkezine ulaştıran sinirler rol alırlar. Birincide retiküler sistem devreye girip korteksin uyanıklığını sağlar ve ayrıca, korteksde inhibisyon ve seleksiyon mekanizmalarını harekete geçirerek dinleyenin dikkatini toplamasına yardımcı olur. Efferent yollar ise, başta basal ganglion, serebellum ve orta beyin olmak üzere, sesin emosyonel tonunu, konuşma ile eş zaman olarak el kol hareketleri, baş çevirme gibi ve yine mimiklerin oluşumunu sağlar.

4. Üst Düzeyde Tümleyici Sistem :

Bu sistem bilinçli olarak çalışır. Birinciye göre daha az otomatiktir. Bu sistem, konuşmaya ilişkin faaliyetleri algılama, anlama, kavrama, iç konuşma, sözel düşünme, konuşmanın planlanması ve ses veya yazı ile formülâsyonu ile görevlidir. Bütün bu faaliyetlerin merkezi hemen daima sol hemisf erdir. Bu kortikal bölgeler önem sırasına göre şöyledir :
1) Wernicke Alanı (Posterior Konuşma Korteksi)
2) Broca Alanı (Anterior Konuşma Korteksi)
3) Penfield Alanı (Superior Konuşma Merkezi)

5. Devinimci Sistem :

Konuşma fonksiyonunun motor evresine ait işlevi gerçekleştiren sistemdir. Bu sistem; solunum, artikülasyon ve ses mekanizmalarından oluşur. Ses mekanizması, fonasyon (sesin çıkarılması) ve rezo-nasyon (ses frekanslarında uyuma geçme)'ı içerir. Solunum sistemi, konuşma için gerekli havayı sağlar. Artikülasyon mekanizmasındaise, Önde gelen organlar, dudak, dil, damak, diş ve bunlarla ilgili kaslardır. Konuşmanın normal çıkışı bu sistemin sağlığı ile orantılıdır

Tecrübî Psikoloji Çalışmaları

6. Duyumlayım Sistem :
Bu sistem kişinin konuşmasını kontrol eder, düzeltir, ayarlar. Konuşmanın içeriği, işitme yolu ile gerçekleşen «feedback» ile kontrol edilir. Konuşma ile ilgili jest ve mimiklerin denetlenme görevi de yine bu sisteme aittir. Bu denetim de, özel bir feedback mekanizması ile olur.
Konuşmanın sıhhatli olması için, bu sistemlerin tek tek değil, tüm ve ahenkli olarak çalışması gerekmektedir. Bu sistemlerarası tümlük sadece organik nedenlerle değil, psikolojik nedenlerle de bozulur.

Bu sistemler içinde konuşma bozukluklarını şöyle özetliyebiliriz :

Reseptör Sistemi île ilgili Bozukluklar :

Kulak ve göz ile ilgili olan ve doğuştan veya sonradan olan arızalar konuşmanın gecikmesine veya bozulmasına neden olurlar. Burada en önemli sebep, çeşitli şekil ve derecelerdeki işitme kaybıdır. İşitme kaybı her konuşma bozukluğu olan kişi için düşünülüp araştırılmalıdır.

İletici Sistem İle İlgili Bozukluklar :
Konuşma ile ilgili olan ve gelen uyarıyı konuşma merkezine götüren afferen yollar ve bu merkezde gerekli emri konuşma organlarına getiren yollarda, yani efferen sinir yollarında bir arıza olduğunda ortaya çıkan konuşma bozukluklarıdır.

Alt Düzeyde Tümleyici Sistem İle İlgili Bozukluklar :
Yeterince uyanık olmamak (retiküler sistem) nedeni ile uyarıların giriş bütünlüğündeki bozulmalardır. Bu hallerde seçici dikkat zayıflar, görme, işitme uyarıları arasında belirli bir ahenk, hem za-manlık olamaz, dolayısiyle tümlük olmaz. Uyarıcıların çıkış bütünlüğünün bozukluğunda ise, konuşma plânının oluşmasında ve alışılmış sözlerin söylenmesinde bozukluk görülebilir.

Üst Düzeyde Tümleyici Sistem ile İlgili Bozukluklar :
Bu sistem ile ilgili bozukluklar daha çok yönlüdür. Şöyle ki;
a) Genetik kökene bağlı bozukluklar: Çocuğun psikomotor gelişimi gecikmiş ise konuşma da gecikecektir. Ayrıca spesifik bir gelişim bozukluğu olan çocukta bütün fonksiyonlar geliştiği halde, konuşma gelişmemektedir.
b) Nörolojik kökenli bozukluklar: Merkezî sinir sistemindeki bozukluklar Ön plânda gelir. Beyin travması, tümör enfeksiyon, epilepsi gibi haller nedeni ile beynin özellikle konuşma merkezinin zedelenmesi sonucu oluşur. Bu hallerde konuşma ya hiç gelişmemiştir. Veya sonradan kaybedilmiştir.
c) Kalıtsal ve ailevî kökenli bozukluklar: Bunlar algı bozuklukları ve zekâ geriliği gibi, hâllerdir.
d) Psikolojik kökenli konuşma bozuklukları: Psikolojik nedenlerle üst kortikal faaliyetlerdeki bozulmalar sonucu oluşan, örneğin; otism ve çocuk şizofrenisinde görülen konuşma şekilleri bu gruba girer.
e) Psiko-sosyal kökenli konuşma bozuklukları: Sosyo-ekonomik düzen, kültür, çocuğun yakın çevresi, ailenin hatalı eğitimi, öğrenme isteği vs. gibi bazı isteklerinin engellenmesi gibi nedenler.

Devinimci Sistem ile İlgili Bozukluklar :
Solunum kasları, ses telleri, ağız, dil, gırtlak, diş, farenks gibi organlardaki anomaliler veya bunların iyi işlememesi gibi hallerde (nefes borusunun normalden geniş olması, küçük diün normalden küçük olması, vs. gibi) telaffuz bozuklukları, burundan konuşma, artikülasyon bozuklukları görülür.

Duyumlayısı Sistem île İlgili Bozukluklar :

Burada konuşmanın algılanması ve denetlenmesindeki bozukluklar söz konusudur. Çocuk konuşmayı öğrenirken, bu sistem ile denetimini yapamıyorsa, konuşma arızalı bir konuşma olacaktır.
Bu sistem içindeki feedback mekanizması çalışmıyorsa, konuşma hatalarını kontrol mümkün değildir.
Sonuç olarak, konuşmanın gelişimi veya sonradan bozulmasında çeşitli organ ve sistemler sebep olmaktadır. Önemli olan, arazın nedenini kesin olarak saptayabilmektedir.

Kaynakça ( M. ULUĞ )

KONUŞMA BOZUKLUKLARI

DİL ve KONUŞMA NEDİR?

Dil Nedir?: Duygu, düşünce ve isteklerimizi karşımızdakilere ifade etmek amacıyla kullandığımız bir araçtır. Yani bir koddur. ( kod: herhangi bir şeyin yerine geçen, onu temsil eden, gösteren başka bir şeydir.)

Dil, karşımızdaki bireyler tarafından alınabilecek özelliklere sahip olmalıdır. Çünkü dilin temelinde anlaşma ve uzlaşma vardır.

Dil bir dizgedir, bir dizi kuralları vardır. Bu kurallar bireyler ve toplumlar arası bir uzlaşmanın sonucudur. Bu da dilin toplumsal bir olgu olduğunu gösterir.

Sözel dilin konuşmaya dayanması nedeniyle dil ve konuşma terimleri genelde eş anlamlı olarak kullanılmaktadır; oysa bu iki kavram birbirinden farklıdır.

Konuşma Nedir?: Konuşma, kişinin kendisi ve çevresiyle dengeli bir ilişki kurma ve bu ilişkiyi sürdürmesine yarayan geleneksel sembollerin yer aldığı, bedensel tepkiye dayanan bir iletişim sistemidir.

Konuşmada sesli semboller yer alır. Bunların yanında sesli sembollerin anlamını güçlendirmeye yarayan bedensel hareketler yer alır. Bunlar; duruş, jest ve mimiklerdir. Örnek vermek gerekirse evet ya da hayır derken başımızı yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı doğru sallarız.

Konuşma, insanoğlunun sonradan kazandığı ve öğrendiği bir beceridir. Bu öğrenme genellikle taklit yoluyla olur. Çünkü insanlar konuşmayı öğrenmek için bir takım niteliklere doğuştan sahiptirler. Ancak herhangi bir konuşma ortamı sağlanamazsa, insanoğlu konuşmayı kazanamaz. Taklit yoluyla öğretildiği için bebek önce en yakınında bulunan ve onunla en çok ilgilenen yetişkinlerin dilini konuşmayı öğrenir. Bu yetişkinler de genellikle anne (ana) dir.O yüzden böylesi kazanılmış konuşmalar için ana dili deyimi kullanılır.

Ayrıca konuşma için tek bir organ yoktur. Konuşma bir çok organın birlikte ve eşgüdüm içinde çalışmasıyla oluşan bir iletişim biçimidir.

Konuşma en yalın ifade ile sözel dilin, insanların doğal olarak üretebildikleri konuşma seslerini kullanıp, düşüncelerinin karşı tarafın algılayabilmesine olanak sağlamak için gerçekleştirilen bir eylemdir. Yani konuşma, bireyler arası iletişimde sözel dili ifade etme yoludur.

 

KONUŞMA VE ÖNEMİ

-           İnsanoğlunun günlük yaşantısında kullandığı ve yaşantısının büyük kısmını kapsayan sözlü bir iletişimdir.
-           Kişinin kendisiyle, çevresiyle dengeli ilişki kurmasına ve sürdürmesine yarar.
-           Konuşma ( uyku saatleri dışında kalan zamana % 100 dersek) günlük hayatımızın % 70’ ini kapsar.
-           İnsanların birbirleriyle duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına yardım eder.
-           Konuşma,toplumların uygarlık seviyesini yansıtır.

 

KONUŞMANIN DÖRT YÖNÜ VARDIR:

Fiziksel Yönü: Ses ve ışık dalgaları halinde yayılan uyaranlardır. İnsanlar, 15-20000 frekanslı sesleri alır. Bunu bireylerin alabilmeleri için de uygun bir iletken ortamın bulunması gerekir ve aynı zamanda da konuşan ve dinleyen arasında da bir engel bulunmaması çok önemlidir.

Fizyolojik Yönü: İnsanda konuşma organı diye tek bir organ yoktur. Konuşmada görev alan organlar vardır. Konuşmanın fizyolojik yönünü solunum organları, sindirim organları ve merkezi sinir sistemi oluşturmaktadır.

Psikolojik yönü: Bireyde konuşma organları ne kadar sağlıklı olursa olsun, performans düzeyi düşük ve konuşma olanaklarına sahip değilse, konuşma işlevini yerine getiremez. Çünkü konuşmada en önemli faktör çevredir. Konuşmanın psikolojik yanlarından diğeri de bireyin temel gereksinimlerini doyurmaya yarayan araç olmasıdır. Çünkü insan, konuşmanın ön hazırlığını çevreden aldığı uyaranlar sayesinde zihninde tasarlar. Örneğin çocuk, midesinden aldığı uyaranlarla açlık hissini zihninde tasarladığı konuşmayla karşısındakine ifade eder.

Sosyal Yönü: Konuşmanın kazanılması için toplum öğesi söz konusudur. Çünkü konuşma taklit yoluyla kazanılır, yani çocuğun konuşma becerisini kazanabilmesi için sosyal çevre ve bu çevrede de konuşmayı geliştirebileceği uygun konuşma organları içinde bulunması gerekir. Sosyal öğeler olmadığında, konuşma organları ne kadar sağlıklı olursa olsun konuşma kazanılamaz.

 

KONUŞMA ve DİL GELİŞİM AŞAMALARI

Çocukta konuşma gelişimi, doğumu izleyen ilk aylardan itibaren başlar. Çocuk, konuşmaya hazır hale gelinceye kadar iletişimi; ağlama, babıldama, jest ve mimiklerle sağlar.

0-3 ay: Bir tek ünlü sesi çıkarmaya başlar.(a, o…)
Ağlama dışındaki sesleri öğrenir

    3-6 ay: İki farklı ünlü ses çıkarabilir.
Ünlü ve ünsüz sesleri bir araya getirmeye başlar.(ba, da…)

6-9 ay: En az dört farklı ses çıkarabilir.
Tekrarlı, iki heceden oluşan sesler üretebilir.(mama, dada..)

9-12 ay: Yetişkinlerin kullandıklarına benzer ses tonu kalıplarını kullanır.
Yetişkinle iletişim başlatmak için sesler çıkarır.

12-15 ay: Sesini yükseltip alçaltarak sesler çıkarır.
Sözcükleri yaklaşık olarak taklit edebilir.(su için bu diyebilir)

    15-18 ay: Dört ile altı sözcük söyleyebilir.Jestlerle birlikte sesler çıkarır.
Tanıdık şarkıların söylenmesine katılmaya çabalar.

18 ay- 2 yaş: 25 kadar sözcüğü söyleyebilir.(bay bay, baba, mama, al)
İki sözcüklü cümlecikleri taklit edebilir.

2-3 yaş: Bildiği sözcük sayısı artar.
İki sözcüklü cümlecikler kurabilir.
Dilbilgisi kurallarını öğrenmeye başlar.(çoğullar,zaman ekleri, iyelik takıları, adıllar)

3-4 yaş: Üç veya daha fazla sözcüklü cümlecikleri kullanmaya başlar.
‘Ne, kim, nerede, hangisi’ gibi soruları sorabilir.
Yakın geçmişte yaşadığı olaylar hakkında konuşabilir.
Sorulduğunda adını ve soyadını söyleyebilir.
Nesnelerin işlevleri dahil olmak üzere pek çok soruya cevap verebilir.
Sesi üzerindeki kontrolü artar.(fısıldar, bağırır)
Kısa tekerlemeler ve basit şarkılar söyleyebilir.
Altı sözcüklü cümleleri tekrar edebilir.
Kullandığı ses tonu kalıpları, etrafındaki yetişkinlerle aynıdır.

 

KONUŞMA GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN NEDENLER

            Konuşma, beceri kazanma olayı olup, çocukların konuşma gelişimleri birbirinden farklıdır. Konuşmanın kazanılması, belli bir olgunluğa ermeğe, alıştırma fırsatı bulabilmeye, yeterince güdülenmeye ve rehberlik edilmesine bağlıdır. Bu nedenle:

 

-         Çocuğun dil gelişimi, kendi çevresi ile sıkı sıkıya ilgilidir.Çevre olmadan konuşma kazanılmaz.
-         Zeka düzeyinin gereken seviyede olmaması.
-         Ağır ve uzun süren hastalıklar.
-         Olgunlaşamama.(çene ve dil kaslarını kullanabilecek duruma gelmemesi,beyindeki birleştirici bölgelerin olgunlaşmaması)
-         Cinsiyet.(kızlar daha erken,erkekler daha geç konuşur,daha yavaş gelişim gösterir.Konuşma özrü kızlarda az, erkeklerde daha çoktur.)
-         Duygusal gelişimin normal olmaması.Karşılaşılan her duygusal güçlük konuşma gelişimini etkiler ve hatta yavaşlatır.Korku ve heyecan verici olaylar, şoklar…
-         Çevre koşullarının çocuğun gelişimine uygun olmayışı.
-         Anne ve babanın sosyo-ekonomik kültür düzeyleri.
-         Evde yabancı dil konuşulması.
-         Aşırı sevgi veya reddedilme.
-         Aşırı baskı veya koruyuculuk.
-         Cezalandırma.
-         Çocuğun düşüncelerini dikkate almama.
-         Çocuğa değer vermeme.

           
NOT: Eğer bir çocuk konuşmayı öğrenemiyorsa ya da birtakım nedenlerden dolayı konuşamıyorsa, konuştuğu halde akıcı ve anlaşılır değilse bu durum bazı sorunların olduğunu göstermektedir.Bunlara dil ve konuşma sorunları ya da dil ve konuşma bozuklukları denmektedir.

 

DİL ve KONUŞMA BOZUKLUKLARININ TÜRLERİ

 

-           Gecikmiş konuşma
-           Kekemelik
-           Artikülasyon(eklemleme) bozukluğu
-           Afazi(söz yitimi)
-           Afoni(ses yitimi)
-           İşitme özrüne bağlı konuşma özrü
-           Damak yarıklığı ile ilgili bozukluklar(yüksek burun sesi, s, z, ş, c, k, j)
-           Süreğen ses bozuklukları(yüksek, alçak, monoton, boğuk, kısık, sert, cırlak ses, burun sesi)

 

DİL ve KONUŞMA SORUNLARININ TANIMLARI

Dil Sorunu(Dil Bozukluğu):Konuşulanları anlamada, düşünce ve duygularını anlatmada görülen problemler olarak tanımlanır.

Dil davranışlarında karşılaşılan sorunlar, genel olarak çevresel etmenlerden bağımsız olarak dilsel birimlerin üretiminde veya algılanmasında karşılaşılan herhangi bir güçlük olarak tanımlanmaktadır.
( özel eğitim hizmetleri yönetmeliğinin 4. maddesinin o bendinde dil ve konuşma güçlüğünün tanımı verilmiştir)

Dil sorunlarında, konuşmanın tümden olmaması, söz diziminde ufak tefek farklılıklar olması, sınırlı sözcük kullanımı gibi durumlar görülür.

Dil bozukluğu olan çocuklar anlama ve manalı konuşma bozukluğu olan çocuklar olarak iki gruba ayrılırlar.

Anlama:

-           Çocuk, konuşulanları anlamada zorluk çeker.
-           Sık sık ‘ne söyledi? Ne?’ gibi sorular sorar veya bazen de söylenilenleri karıştırmış, hiçbir şey anlamıyor gibi görünürler.Diğer çocukların yaptıklarına bakarak ne istenildiğini anlamaya çalışırlar.
-           Anlamada zorlukları olduğu için öğrenmede de büyük güçlük içinde olurlar.

     Manalı Konuşma:

-           Kelime hazneleri, yaşıtlarına göre sınırlıdır.
-           Bir nesneyi isteyecekleri zaman, adını söylemek yerine şunu, onu derler veya yanlış kelimeler kullanırlar.
-           Bazıları ise hiç konuşamaz, istekleri için işaretler kullanırlar
-           ‘Eve gitmek istiyorum’ yerine ‘ben, ev’ gibi tek kelimeler veya kısa cümleler kullanırlar.

KONUŞMA SORUNU(KONUŞMA BOZUKLUĞU, SÖZEL DİL PROBLEMLERİ)

Tanımı: konuşmanın benimsenen sınırın dışına çıkarak yadırganacak düzeyde bir farklılık ya da sapma göstermesi olarak tanımlanır.x

Konuşma Bozukluğu Nedir?:

Konuşma bozuklukları; dilin sesli sembolleri, artikülasyon, ses ve işitme olmak üzere geniş bir alanı kapsar. Konuşma bozukluğu, organik ya da görevsel nedenlerle konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek biçimde değişkenlik göstermesi durumudur. Konuşma bozukluğu, konuşmanın akışında, ritminde, tizliğinde, vurgularında oluşmaktadır. Çocuğun konuşma engelli olarak kabul edilmesi için aşağıdaki durumlardan birinde sorun yaşanması demektir. Bunlar:

-           Konuşmanın anlaşılır şekilde olmaması
-           Konuşmanın duyulmasında yetersizlik olması
-           Sesin bozuk ve tırmalayıcı olması
-           Sesin çıkarılmasının, ritminin ve vurgularının bozuk olması
-           Dil yönünden kelime dağarcığı ve gramer yetersizliklerinin olması
-           Konuşmanın bireyin yaşına ve fiziksel yapısına uygunsuzluğu

Konuşma Sorunu Olan Bireyin Konuşma Davranışında Görülen Özellikler:

-           İşitilmeyecek kadar aşırı alçak sesle konuşma.
-           Konuşmanın rahatlıkla anlaşılamaması.
-           Sesin ya da konuşurken sergilediği görünümün karşısındakini rahatsız etmesi.
-           Belirli bir sesin beklenildiği gibi söylenememesi.
-           Konuşurken zorluk çekme.
-           Konuşmanın tekdüze olması.
-           Söz dizimi, dil biçimi vb. sapmaları.
-           Yaşına, cinsiyetine, fiziksel gelişimine uygun olmayan
ses ve konuşma.

DİL ve KONUŞMA SORUNLARININ NEDENLERİ

Yapısal(örgensel) Nedenler: Konuşma organlarındaki yapısal bozukluktan kaynaklanan nedenlerdir. Damak yarıklığı, gırtlak iltihaplanması, dil kaslarının normal işleyişten yoksun oluşu, dil bağı denilen dil altı bağlantısının dil ucuna uzanması, damağın çok yüksek ya da düz oluşu, burunda et oluşu, dişlerin yokluğu ya da düzensiz oluşu, dudak yarıklığı, dudakların olağandan çok gergin oluşu, çene ve kas sinirlerinin bozukluğu, işitme kaybı, beyindeki özür, zedelenme, akciğerleri ve boğazı etkileyen uzun ve sürekli ağır hastalıklar geçirmek.
Bu zedelenmelerin oluş zamanı ve biçimi de konuşma özrünü başlattığı gibi devamını da sağlayıcı etkisi olabilir.

Görevsel Nedenler: Konuşma organları tam ve sağlıklı olduğu halde konuşmada üstlendiği görevi istenildiği biçimde yerine getirmez ya da yanlış görev yapar.Böyle durumlarda da konuşma özrü oluşur. Evde yabancı dil konuşulması, konuşulan dilin farklı ve yetersiz oluşu, konuşmayı kazanma ve pekiştirme döneminde çocukla ilgilenecek bir yetişkinin olmayışı gibi durumlarda da konuşma organları görevini yerine getiremez

Psikolojik Nedenler: Çocuğun kendi duygusal problemleri, çocukla ilgilenilmemesi, ona kızma, bağırma, anne babanın uyum sorunlarının bulunması, algı yoksunluğu ve bozukluğu gibi problemler de konuşmayı olumsuz etkiler.

 

PROBLEM NE ZAMAN BİR ÖZÜR OLARAK GÖRÜLÜR?

Konuşmayı öğrenirkenki dönemlerinde çocuklarda bazen ufak artikülasyon bozuklukları olur. Bunu hemen konuşma özürlü olarak nitelendirmek yanlış olur. Ancak çocuğunuzun, yaşıtlarına göre ciddi sayılabilecek bir şekilde konuşmasında gerilik, anlaşılmazlık varsa o zaman bir uzmandan yardım alınabilir. Hastanelerde çocuk psikiyatristlerine, dil ve konuşma uzmanına veya Rehberlik ve Araştırma Merkezlerine yönlendirebilirsiniz.

Çocuğun telaffuz(artikülasyon) sorunları üzerinde dururken, bir çok normal çocuğun ilkokula başlarken bile bazı seslerde ustalaşmamış olduklarını unutmayın. Aşağıdaki tablo, çocuğun telaffuz becerilerini kabaca değerlendirmenize yardımcı olacaktır. Eğer çocuğun telaffuz becerilerinin önemli ölçüde geri olmasından kuşku duyarsanız konuşma terapisti bir uzmana danışmakta yarar vardır.

 

 

YAŞ    AÇIKLAMALAR   KABUL EDİLEBİLİR
Üç Yaş            Bu yaşta ses üretiminde çok fazla çeşitlilik vardır.

Bir sözcüğün yerine başka bir sözcük söylemenin yanı sıra son sesi atlamaya da rastlanır. ‘koy’ yerine ‘ko’        ‘git’ yerine ‘dit’
‘kapı’ yerine ‘tapı’
‘su’ yerine ‘bu’

(bunlar ve ek olarak aşağıdaki örnekler)
Dört Yaş         Aşağıdaki sesler, bir sözcüğün içinde nerede yer alırlarsa alsınlar, doğru olarak çıkarılma olasılıkları yüksektir.

B, p, d, t, c, g, m, n, l

S ve z de çoğu zaman doğru olarak çıkarılır. ‘çok’ yerine ‘şok’
‘resim’yerine ‘yesim’
‘saç’ yerine ‘şaç’

 

(bunlar ve ek olarak aşağıdaki örnekler)

 

Beş Yaş          Bu yaştaki bir çocuk, çoğu sesi, bir sözcüğün neresinde yer alırsa alsın doğru söylemelidir.

Yukarıda belirtilen yerine koymalar, özel bir öğretim olmaksızın kendiliğinden düzelezektir.       ‘para’ yerine ‘pala’
‘evine’ yerine ‘ebine’

 

İLGİLİ YERLERE HAVALE ETMEK İÇİN PROBLEMİ TANIMA ve TANILAMA

Çocuk üzerinde yapılan gözlemler, anne babalarla yapılan konuşmalar, bir çocuğun teşhis için konuşma uzmanına gönderilip gönderilemeyeceği hususunda verilecek karar için en iyi bir çalışmadır.

Bir çocuğun, profesyonelce bir değerlendirmeye ihtiyacı olup olmadığını anlamak için dikkat edilecek noktalar:

-         Çocuk, aynı yaşta olan diğer çocuklar gibi konuşabiliyor mu?
-         Çocuğun iletişimi sınırlı mı?
-         Çocuğun diğer çocuklarla iletişim kuramaması, evde konuşulan dil ve şive değişikliğinden mi?
-         Çocuk, hafif veya çok değişik bir sesle mi konuşuyor?
-         Çocuğun iletişim problemi, evde, okulda, oyunda da görülüyor mu?

KONUŞMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ ve ÖZÜRE TANI(TEŞHİS) KONULMASI
(Tanılama- Konuşmanın Değerlendirilmesi)

Konuşma özrünün düzeltilebilmesi, konuşmanın geliştirilebilmesi, öncelikle konuşmanın doğru olarak değerlendirilmesine bağlıdır.

Eğitim açısından konuşmanın değerlendirilmesi ve özre tanı(teşhis) konulması için tutulan yol tarama, vak’a incelemesi diye adlandırılan iki aşamalı bir çalışmadır.

Tarama:Konuşması yaşına, cinsine, fiziğine uygun olanla olmayanları birbirinden ayırmak için yapılan bir değerlendirme türüdür.Özellikle ilkokullarda uygulanan bir yöntemdir.Genellikle R.A.M uzmanlarınca yapılan bir değerlendirmedir.Taramalar değişik türde, değişik araç ve gereçlerle yapılabilmektedir.

Taramalarda yapılan işler: Çocuk, önceden hazırlanmış bir konuda konuşturulur.Çocuk konuşurken uzman dinler ve gözler.Eğer, çocuğun konuşmasında normal olmayan bir hususa tanık olur ya da konuşmanın çocuğun yaşına, cinsine, fiziğine uygunluğundan kuşku duyarsa bir işaretle belirler.Taramalarda, çoğunlukla 5-6 cümlelik testler kullanılır.Bu testlerde, dilimizin tüm seslerinin yer almasına özen gösterilir.Test genellikle cümleler halinde olur. Okuma bilenler okur, bilmeyenler de uzmanın söylediklerini tekrar eder.

Tanılama- vak’a incelemesi: Çocuğun konuşma özrünün türünü, ağırlık derecesini, özrün, çocuğu, ailesini, sınıftaki çalışmalarını ne denli etkilediğini, özrün nedenlerini, sağaltımın ne derece kolay ya da güç olacağını kestirme, hangi yöntemlerin kullanılabileceğini kararlaştırmaya temel olacak bilgilerin toplanıp değerlendirilmesi vak’a inceleme olarak tanımlanır.

Vak’a incelenmesinde özre tanı konulması genellikle rehberlik ve araştırma merkezlerinde, üniversite ve hastane kliniklerinde yapılır. Vak’a incelemesinde öğretmene düşen görev, öğrenciye ilişkin istenen bilgilerin en kısa zamanda ve en doğru biçimde yerine ulaştırılmasıdır.

KONUŞMA BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARA YAPILACAK YARDIMLAR

-           Anlamalarına yardım etmek.
-           Söylediklerini genişletmek.
-           Çocukla konuşurken uygun seviyede bir dil kullanmak.
-           Çocuğun hangi konularda akıcı konuştuklarını bulup o ortamı genişletmek.
-           Konuşmayı isteklendiren bir hava yaratmak.
-           Çocuğun nasıl söylediğine değil ne söylediğine dikkat etmek.
-           Çocuğu, sorunsuz kişilerle karşılaştırmamak.
-           Konuşmalarımızla çocuğa örnek model olmak.
-           Yaptığınız işler üzerinde konuşmak.
TEDAVİ

Tedavi, terapistler, diksiyon uzmanları ve konuşma bozukluğu uzmanları tarafından gerçekleştirilir. Tedavi esnasında ses kalitesinin artırılmasına odaklanılır. Kelimelerin anlaşılmasını, kelimeleri tam çıkarabilmeyi, cümle yapısını ve dil normlarının bilinmesini hedefleyen tedavide anlama ve çözümlemeyi geliştirici egzersizler yapılır.

Tedavi alan kişi ile terapistler ve diksiyon uzmanları arasında yakın ve güvene dayalı bir ilişki olmak zorundadır. Hasta terapistine güvenmeli verilen egzersizleri ve çalışmaları tam olarak yerine getirmelidir.
Çoklu yöntem patolojiye ve performansa bağlı uygulamalı davranış analizi Teknikleri ile desteklenerek sorunun ne olduğuna bakılarak multidipliner yaklaşımla tedavi edilebilir.
(ALINTI)